Demokratik Sol Parti Genel Başkanı Önder Aksakal, Gürcistan’da düşen askeri kargo uçağında 20 askerin şehit olmasından dolayı bir basın açıklaması yaptı.
Aksakal yaptığı açıklamada şu ifadelere yer verdi:
“Sözlerimin başında dün yaşanan ve Azerbaycan’ın Gence kentinden havalandıktan sonra Gürcistan sınırına çok yakın bir mesafede kaza kırıma uğrayan Türk Silahlı Kuvvetlerimize ait C130 Kargo uçağımızın içinde bulunan ve savaş uçaklarının bakım onarımında görevli çok tecrübeli teknik personel olan 5 Subay, 13 Astsubay, 2 Uzman Çavuş toplam 20 personelimize ait şehit haberlerini yetkililerin açıklamalarından öğrenmiş bulunuyoruz.
Öncelikle şehitlerimize yüce Allah’tan rahmet, acılı ailelelerine sabır ve metanet diliyorum. Milletimizin başı sağolsun.
Devletimiz yaşanan bu elim olayın gerçek boyutlarını ve sebeplerini en kısa zamanda ortaya çıkaracaktır.
Bugün yine geçmişin acılarını bir kez daha yüreğimizde hissediyoruz.
26 yıl önce yaşanan büyük Marmara depreminin ardından Düzce’de meydana gelen 7,2 büyüklüğündeki yıkımın yıl dönümündeyiz.
Otuz saniyede 845 insanımızın ölümüne, 4.948 insanımızın yaralanmasına, binlerce evin ve işyerinin kullanılamaz hale gelmesine sebep olan bu depremi unutmamız mümkün değildir.
Gerek 17 Ağustos Gölcük merkezli, gerekse 12 Kasım Düzce merkezli bu depremleri aklımızdan çıkardığımız gün bunların kat be kat fazlalarını yaşamak zorunda kalacağımız aşikârdır.
Bu vesileyle 26 yıl önce Düzce’de kaybettiğimiz yurttaşlarımıza bir kez daha Allahtan rahmet diliyorum. Yurdun özellikle batı bölgelerini tehdit eden ve son zamanlarda sıkça karşılaştığımız irili ufaklı yer sarsıntılarının büyük bir felakete sebep olmadan insanlarımızı daha güvenli alanlara taşıma çalışmalarının ivedi şekilde sonuçlandırılması hususuna bir kez daha dikkatleri çekmek isterim.
Değerli basın mensupları,
Terörsüz Türkiye arayışı içinde sürdürülen Milli Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonumuzun geçen hafta “teknik sebepler” gerekçesiyle ertelenmesi sonrası bu hafta yapılacak olan toplantımızın da dün yaşanan uçak kazası sebebiyle bir kez daha ertelendiğini sizler de biliyor ve takip ediyorsunuz.
Geldiğimiz süreçte terör örgütünün siyasi ayağını oluşturan DEM Parti sözcüleri yapılan bu iyi niyetli çalışmaları dejenere edebilmek adına ısrarlarını sürdürmeye devam ediyorlar.
Dünkü grup toplantılarındaki sözleri bunun en açık göstergesidir.
DEM Parti Eş Genel Başkanı Sayın Tülay Hatimoğulları, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin “Meclis’te kurulan komisyondan seçilecek milletvekillerinin İmralı’ya giderek ilk ağızdan mesajları alması, süreci güçlendirecektir” şeklindeki önerisine sıkı sıkıya yapışmış, bunu “Son derece önemli bir vurgu. Devletin gittiği yere siyaset neden gitmesin? Siyaset kurumu böylesi tarihi bir meselede neden en aktif şekilde görev almasın ki?” diyerek devletle siyasetin farkını anlayamamış olduğunu göstermektedir.
Bir kere şunu açık ve net ifade etmeliyim ki bu iş o kadar basit değil.
“Devlet” denilen mekanizma ile devletin kurumlarının yönetilmesi sorumluluğunu üstlenen “siyaset” bambaşka içeriğe sahiptir.
Kadim Türk devletinin on binlerce yıllık geçmişi, geleneği, kural ve kaideleri vardır. Siyaset mekanizması ise toplumsal düzen ve yaşamın koordinasyonunda günün şartlarına göre değişik farklı stratejiler kurgulayabilir, uygulayabilir.
Evet; devletin önemli görevlileri ve yetkilileri zaman zaman İmralı’da, verilen hükmü infaz edilen terör örgütü elebaşı ile elbette görüşmektedirler. Devletin görevlileri sadece İmralı’da değil, tüm cezaevlerindeki tutuklu ve hükümlüleri denetlemekte, takip etmekte ve yeri geldiğinde görüşmektedir.
Tutuklu ve hükümlülerin ziyaretine birinci derece yakınları yanında terör suçlularına özel olarak örgütün siyasi ayağı olan DEM Parti yöneticisi ve görevlileri de zaman zaman gitmektedirler.
Ancak Türkiye Büyük Millet Meclisinin üyesi olan Milletvekillerini, bir teröristin ayağına gitmesi için iknaya zorlamak asla kabul edilemez.
Bunun anlamını, olsa olsa o bebek katiline verilen cezayı belirleyen yüce Meclisin hükmi şahsiyetine yapılmış en büyük saldırı olarak görmek gerekir.
Tabii bu arada konunun vahameti sadece bunlarla sınırlı değil.
TBMM Başkanı Sayın Numan Kurtulmuş dört gün önce İstanbul Florya Tesislerinde basınımızın değerli temsilcilerini ağırladı ve bazı açıklamalarda bulundu.
Bu açıklamaların içerisinde bizi hayrete düşüren önerileri ve düşünceleri ile karşılaştık. Eğer bu söyledikleri “spontane gelişmiş” ya da “yanlış kullanılmış” cümleler değilse durum daha da vahimdir.
Sayın Kurtulmuş’a sormak isteriz;
Bir taraftan “bu sürecin devletle örgüt arasında bir pazarlık olmadığını, örgütün federasyon, ayrıcalıklar ya da resmi dil talepleri gibi maksimalist isteklerle gündeme gelmediğini, sürecin devletin kararlılığıyla şekillendiğini” belirteceksiniz, diğer yandan Milli Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu raporu ortaya konulduğunda, örgütün kendisini gerçekten tamamen fesh ettiğinin, tüm silahlarını teslim ettiğinin de bir yerde tespit edilmesi lazım geleceğini söyleyeceksiniz.
Bunun adresi olarak da “Türkiye’de devletin en üst güvenlik mercii, Milli Güvenlik Kurulu’dur. Milli Güvenlik Kurulunda bu konu tartışılır ve Milli Güvenlik Kurulu, PKK’nın artık bir silahlı örgüt olmaktan çıktığı yönünde bir karar alırsa bu meselenin hukuki zeminini tahkim etmiş olur. Benim kanaatim de böyledir.” diyeceksiniz.
Bu ne yaman çelişkidir?! Bu nasıl bir anlayıştır?
Ne yani? Bu görev, yani PKK’nın artık bir terör örgütü olmaktan çıktığı yönünde bir karar almak Milli Güvenlik Kurulu’nun kuruluş kanununun hangi maddesinde tanımlanmış görevlerine dahildir diye size sorma hakkımız doğar.
Milli Güvenlik Kurulu Kanunu ilk olarak tam 63 yıl önce 11.12.1962 yılında Mecliste onaylanmış, bugünkü haliyle Anayasamızın 118.nci maddesindeki çerçevede görev yapan bir kuruldur. Bir karar mekanizması değildir ve hiç olmamıştır. Ne diyor 118.nci madde;
“Millî Güvenlik Kurulu; Cumhurbaşkanının başkanlığında, Cumhurbaşkanı yardımcıları, Adalet, Millî Savunma, İçişleri, Dışişleri Bakanları, Genelkurmay Başkanı, Kara, Hava ve Deniz kuvvetleri komutanlarından kurulur. Devletin millî güvenlik siyasetinin tayini, tespiti ve uygulanması ile ilgili alınan, dikkat edin altını çizerek söylüyorum tavsiye kararları ve gerekli koordinasyonun sağlanması konusundaki görüşlerini Cumhurbaşkanına bildirir.” diyor.
Yaklaşık elli yıldır 40 bin insanımızın kanı elinde olan bir terör örgütü sözüm ona kendini feshetti, 30 tane çakaralmaz silahı yaktı ya da tüm silahlarını bırakarak teslim oldu diye nasıl terör örgütü vasfından kurtulabilir ya da çıkarılabilir?
Bu kabul edilemez, böyle bir kararı hiç kimse alamaz ve MGK da TBMM’nin üzerinde bir Kurul değildir.
Sayın Kurtulmuş, bu gibi enteresan düşüncelerle Başkanı bulunduğu TBMM’nin de misyonu ve itibarını tartışılır hale getirmiştir.
PKK her hal ve şart altında bir terör örgütüdür, kurgulanan bu süreç sonunda tamamen silahlarından arınsa da, militanları teslim olsa ve artık ülke gündeminden tamamen çıksa da sonsuza kadar terör örgütü olarak anılacak ve hatırlanacaktır! Bizden söylemesi.
Şimdi Komisyon toplantısı bir kez daha ertelendi, önemli değil ama her ne olursa olsun artık bu yapay gündemden kurtulmak zorundayız.
Terör örgütü PKK ve türevleri Sayın Cumhurbaşkanımızın belirlediği çerçevede hareket etmezse veya etmeyecekse, ki öyle görünüyor bunun kararında da kesinse tavırları Türkiye Cumhuriyeti devleti gereğini mutlaka yapacaktır, yapmalıdır.
Değerli basın mensupları,
Asrın yolsuzluğu ve vurgunu olarak adlandırılan İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu ve çalışma arkadaşlarının içinde bulunduğu soruşturmada ilk aşama tamamlandı, İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı 3.741 sayfalık İddianamesini İstanbul 40.ncı Ağır Ceza Mahkemesine sundu ve olayın ikinci aşamasına geçildi.
Bu soruşturmanın içeriği ve kapsamı artık sadece bir Belediye Başkanını, sadece İstanbul Büyükşehir Belediyesinde görevli ve bu pisliğe bulaşmış kişileri ilgilendiren boyutundan çıkmıştır.
Türkiye Cumhuriyeti devleti ve asil Türk milleti bırakın Cumhuriyet tarihini, devletin tüm tarihi boyunca böyle bir ahlak dışı dönemi yaşamamıştır.
Bakınız; tüyü bitmemiş yetimin 160 milyar lira ve 24 milyon dolar parası ve hakkının yok edildiğinden söz ediyoruz.
Buna benzer olaylar birçok Belediyede yaşanmış, ortaya çıkarılmış ve daha da çıkabilecekler ise sırada bekliyor.
Asıl acı olanı, toplumsal kabulde hala Atatürk’ün partisi olarak kabul ve saygı gören Cumhuriyet Halk Partisi ise tarihinde böyle olaylarla asla anılmamış, yan yana getirilmemiş ve hatta bu konularla alakalı imaya bile maruz bırakılmamıştır.
Cumhuriyet Halk Partisinin siyasi öngörülerinde, tercihlerinde, politikalarında ya da uygulamalarında eksik, yanlış işleri belki olmuştur, bu gayet doğaldır ama hırsızlık, yolsuzluk, rüşvet çarkı kurma, ihalelere fesat karıştırma, kendisiyle işi olan kişi ve sektörleri haraca bağlama gibi hadiseler Cumhuriyet Halk Partisinin yakınından dahi geçmemiştir.
Bu manzara Türk siyaseti ve demokrasisi açısından kaygı verici, tehlikeli bir seviyeye ulaşmıştır.
Umarım yargılamalar kısa sürede neticelenir ve gerçekler gün yüzüne çıkar, Türk siyasetinin önemli bir kurumu olan CHP de bu kamburundan bir an önce kurtulur.
Demokratik Sol Parti olarak bizim hiç kimse hakkında peşin hüküm kurma gibi bir görevimiz ve durumumuz olamaz, olmamıştır.
Ancak siyaset kurumunun bu gibi hadiselerin tartışıldığı, konuşulduğu konular olmaktan uzaklaştırılması samimi beklentimizdir.
Biliyor ve inanıyorum ki bu durumdan ciddi manada rahatsızlık duyan tertemiz, pırıl pırıl milletvekilleri de bu kamburdan kurtulabilmenin çabasıyla CHP içerisinde varlıklarını sürdürmeye ve CHP’yi sahiplenmeye gayret ediyorlar.
Şu kadarını ifade etmeliyim ki bu boşa harcanan bir emektir zira artık orada tuz kokmuştur!
Açıklanan iddianamede sözü geçen akçeli ilişkilerin içinde ve başında, CHP’nin iç disiplinini sağlayacak olanların bile adının geçmesi olayın vahametini daha da üst noktalara taşımaktadır.
CHP böyle bir yükü taşıyamaz, taşımamalıdır, taşımaya hakkı da yoktur!
Buradan başta Genel Başkan Sayın Özgür Özel olmak üzere tüm CHP sözcülerine bir çağrıda bulunmak isterim.
Bundan böyle iki de bir de Bülent Ecevit’i kendinize kalkan yapmaktan, onu bugünkü CHP’nin bir figürüymüş gibi anmaktan ve lanse etmekten artık vazgeçin.
Bundan sonra yapacağınız Ecevit’le ilgili her bağlantı sözlerinize Demokratik Sol Parti olarak mutlaka gereken cevabı en sert şekilde vereceğimizden emin olun.
Bülent Ecevit 12 Eylül 1980’e kadar Atatürk’ün kurduğu CHP’nin bir mensubuydu.
Bu misyonu 40 yıl önce sona erdi ve 14 Kasım 1985’ten itibaren de sizlerin “bir bölen” dediğiniz, “başbuğ Ecevit” diye aşağılamaya çalıştığınız ama başaramadığınız nitelikli, karakterli, dürüst, devletine – milletine sadakatle bağlı halkçı, milliyetçi bir devlet adamıydı.
Ecevit hiçbir zaman PKK terör örgütünün siyasi uzantılarına sizin gibi müsamaha göstermedi, avukatlığını yapmadı.
Ecevit hiçbir zaman Kıbrıs’ta Rum tezlerini destekleyenleri “kardeş parti” olarak ilan etmedi.
Ecevit hiçbir zaman ülkesini ve devletini Avrupa ülkelerine şikâyet etmedi.
Ecevit hiçbir zaman akçeli işlerle anılmadı, akçeli işlere bulaşmadı, akçeli işlere bulaşanları yakınında ve partisinde barındırmadı.
Sizlere tavsiyem bundan böyle ne Ecevit’in adını ağzınıza alın, ne de mezarı başına gidip sahte sözcükler sarfedin.
Tabii CHP içerisinde bu manzaradan ve yaşananlardan ciddi boyutta rahatsız olan partililerin, Milletvekillerinin varlığından haberdar olduğumuzu da özellikle belirtmek isterim.
Değerli basın mensupları,
Eğer bir ülkede siyaset kurumu kirlenirse toplumun tamamı bu yıkımın altında kalır. Biz buna izin vermeyeceğiz.
Demokratik Sol Parti olarak siyaseti ülkesi, milleti, halkı için siyaset yapan, kafa yoran herkesle kucaklaşmaya hazır olduğumuzu, onlara kapımızın sonuna kadar açık olduğunu, esasen Türkiye’nin buna şiddetle ihtiyacı olduğunu bir kez daha sizler aracılığıyla paylaşmak isterim.
Dünyanın en önemli jeopolitik konumunda bulunan Türkiye bu netameli günleri mutlaka suhuletle atlatacaktır. Hırsızlar, hainler, teröristler her dönemde olduğu gibi halkımız tarafından müstahak oldukları şeklide muamele görecekler ve anılacaklardır.
Hepinize teşekkür ediyorum, sağ olun var olun.”
AsHaberAdana.Com ~ Adana'da Haberin Merkezi Adana Gündem – Adana Haberleri – Adana Büyükşehir Haberleri – Adana Haber Ajansı – Adana Gazetesi – As Haber Adana